Beyoğlu’nda serince bir akşamüstü. Sonbahar iyiden iyiye hissettirmeye başlamış hüznüyle birlikte tatlı huzurunu. Hava kararmaya, saatler ise gece için hazırlanmaya başlamışlar bile. İnsanlarda bir telaş, hızlı adımlarla geçiyorlar yanı başımdan. Akıllarında biran önce eve gidip günün yorgunluğunu atmak var belli. Aynı telaş trafikte de devam ediyor. Gün birden hızlanmaya başladı.
Oysaki gündüz ne kadar sakindi. 17 numaradaki Aylin Hanım eşini uğurladıktan sonra markete gitti. Okulu kırdıkları her hallerinden belli iki genç kız vitrinlere dalmış hayaller kuruyorlardı. Kim bilir rüyalarında o kıyafetler içinde nerelere gitmişlerdi, hangi krallıktaydılar? Bu ve bunun gibi ufak tefek hareketlenmeler işte.
Bu saatlerde ise geçenleri bile sayamıyorum bazen. Hatta kimi zaman kendimi öylesine kaptırıyorum ki, sanki beni de bekleyenler varmış gibi düşünüyor, yetişmem gereken bir yerler varmış gibi hissediyorum.
Aklımdan geçen bu düşüncelerle o kadar meşgul olmuşum ki karanlığın bastırdığını, gece olduğunu fark etmemişim bile. Desenize görev yine başlamış. :) Gece daha genç, sabaha daha çok var. Yine kaldık baş başa, ıssız ve yorgun sokaklarla. Ara sıra hafif bir esinti geliyor yanı başıma. Yaprakları bir oraya bir buraya savururken;
-“Bir hatırını sorayım dedim, sıkılmışsındır yalnız başına” diyor adeta.
Biliyor musunuz burası bana huzur veriyor. O binalardaki tarih, geçmişten gelen o asil ruh ay ışığında o kadar güzel hissediliyor ki…
Kendimi çok şanslı hissediyorum. Çünkü böylesine güzel bir şehrin en asil yerlerinden birindeyim. Tabi böyle bir yerde iseniz sizin de o ruhu taşımanız, farklı ve seçkin olmanız gerekiyor.
Laf aramızda kendimi de beğenmiyor değilim hani. :) Tabi sadece görünüşünüz de yetmiyor çevrenizi daha aydınlık kılmak için. Eğer bunu ruhunuzla süsleyemiyorsanız, eğer içten gelen bir duygu, bir sıcaklık katamıyorsanız buz gibi bir demir yığınından ne farkınız kalır söyler misiniz?
Zaman akıyor yavaş yavaş. Tıpkı o hafif esintiyle ve ince ince çiseleyen yağmur damlalarının çıplak tenimde ağır bir şekilde süzülmesi gibi. Sonra bulutlar dağılıyor, onlarca yıldız çıkıyor sahneye. Sanki en parlak incilerden oluşmuş bir mücevher koleksiyonu gibi gökyüzü.
Her gece sabaha kadar çalışmak zor. Ama kutup yıldızı bile bir başka parlıyor bu gece, sanki ay ışığına nispet yapıyor gibi. Kim bilir belki de yükümü hafifletmek istiyordur, yardımcı olup benim için parlıyordur.
Bakın artık gün ağarıyor, sabah olmaya başlamış bile. Ne kadar çok konuştum değil mi? Bu yalnızlıkta hazır sizi bulmuşken anlatı verdim tüm içimden geçenleri. Biraz sonra bu geceki görevim bitiyor. Yarına Allah kerim. Yine o hareketlenme başlayacak, evden acele ile çıkanlar bir telaşla iş yerlerine ulaşmaya çalışacaklar.
Kim bilir vitrinler hangi rüyalara ev sahipliği yapacak yine, hangi anılar canlanacak tekrar bu hoş Beyoğlu Sokaklarında.
Dışarıdan bakınca sadece bir sokak lambası olduğumu düşünmek ne kadar basit değil mi? Sadece sokağı aydınlatmaya yarayan dekoratif bir metal parçası olduğumu sanmak.
Hayatta en beklenmedik şeyler, en umulmadık sürprizleri de yanında taşır.
Hadi biraz daha farklı bakın bundan sonra çevrenize. Etrafta daha önce yanından geçip hiç fark etmediğiniz o kadar çok güzellik bulacaksınız ki şaşıracaksınız.
Sadece biraz ruhunuzla bakın yeter. :)
Çok keyifli, yaşayan bir hikaye olmuş sevgili arkadaşım. Adeta Beyoğlu Sokaklarında dolaştım, geldim. :)
YanıtlaSilBiraz da olsaha ruhumla görebiliyorsam, bu senin sayende inan. Yazılarını bizlerle paylaştığın için çok teşekkür ederim...
Yazılarını tekrar tekrar okumak ne kadar keyifli bir bilsen:) Yenilerini okuymayı hiç söylemiyorum bile...
YanıtlaSilBu yazıyı okuyunca garip bir huzur kapladı içimi. Sonra aklıma "Aşk Tesadüfleri Sever" filmi geldi. Evet orada anlatılan bir aşk hikayesiydi. Ama özünde etrafımızda farkına varmadığımız ne kadar çok ayrıntı olduğuydu. İşte şimdi senin yazını okuyunca da aynı şeyleri hissettim. -Belki de sıradan- bir sokak lambasına ruh katıp böyle bir öyküyle bize de bu farkındalığı yaşattığın için teşekkür ederim.
Sevgiler, Merve