25 Nisan 2012 Çarşamba

Tutku


Tut ki çıkardın kalbimi yerinden bir an bile düşünmeden...
Tut ki deli gibi çarptı o ve sana bile hissettirmeden...
Tut ki bir kelimeydi kulağına fısıldadığım iki kelime hem de en derininden...
Tut ki bir dudak hamlesiydi, dokununca oynatırdı yeri yerinden...
Tut ki bir damla yaştı, gözlerine doğru yola çıkan gözlerimden...
Tut ki buharlaştıran bir yangındı kıvılcımları en derinimden...
Tut ki bir andı o, saatlerce konuşulup tek bir kelime edilmeyen...
Tut ki bunların hepsi senindi seni deli gibi seven bir deliden...

Tutku “Sen!" din aslında dünyamı da alayını da şuursuzca döndüren!..


16 Nisan 2012 Pazartesi

Üç Şey


Düşsem diyorum mesela, şöyle "ıssızından" bir adaya...
Uzaklaşsam şuralardan biraz diyorum bazen
Ah bir de sen geçmesen içimden...
Hani sorarlar ya o adaya düşsen
Yanına alacağın 3 şey ne olur, cevaplamak lazım düşünmeden...
Sahi anlamı nedir? Üç olması neden?
Tek şey isterim ben
Sadece, sadece ve sadece sen!
Dileğimi sorduklarında bir anda yanımda belirsen...

Hem fena mı olurdu sanki
Sadece ikimiz, göz göze, baş başa
Hani iki gönül sevince samanlıklar da seyran olur ya...
Tüm hayatını o sevimsiz gri şehirde bıraksan
Yaptığın her şeyi kapayıp bir kutuya koysan.
Bıraksan dostlarını, alışkanlıklarını dağıtsan...
Mutlusun orada biliyorum da...
Ne işin var işte gelip de burada mutlu olsan?

Yoksa inandın mı tüm bu yazdıklarıma?
Sana kavuşmak için seni ıssız bir adaya çağıracağıma...
Sen dur orada nerede olsam gelirim yanına.

Sahi gerçekten üç hakkım  olsa
Bir sandal, iki de kürek yeterdi bana.
Sonunda sana kavuşmak olduktan sonra...


15 Nisan 2012 Pazar

Şemsiye


Bu yağmur muydu seni ıslatan?
Kalbini iliklerinden damla damla akıtan...
Söylesene kaç zamandır bekliyorsun bu havada?
Sırılsıklam olmuşsun sen farkına varmasan da...
Gelmesini umduğun gelse ne yazar?
Öksürmeye çoktan başlamışsın, ümitlerin ciğerlerinden çıkar...
O’na ne kadar değer verdin? O’nu ne kadar sevdin?
O da böyle sevseydi tek başına ıslatmazdı seni, bir bilseydin...

Yağmur da durmadı, ne ki şimdi bu kuruluk üzerindeki?
Arkana bakarken nasıl fark edesin ki tutulan şemsiyeyi...
Biraz da önüne baksan, nasıl olur görsen sana değer verenleri?
Sırf o ümitlerin tükenmesin diye ciğerlerini düşünenleri...
Aklındaki gelmiyorsa ne kadar hak eder ki beklenmeyi?
Hadi bir şans ver de gör artık yanı başındakileri...


9 Nisan 2012 Pazartesi

Yaman Sevda...


Bazı insanlar vardır hayatımızda...

Onlarla hiç tanışmamışızdır ama çok sevmişizdir her daim.

Bir yerde yüzünü görsek inceden bir tebessüm eder, bir eserde adı geçse daha bir dikkatli inceleriz o yapılan işi...

Öyle biriydi Meral Okay...

Mazisi çok daha kalabalık olsa da, çoğumuz İkinci Bahar’daki “Kasap Melahat” olarak tanıdık onu.

Sonradan diğer yeteneklerini öğrendik, izledik, dinledik...

Kimi zaman güldük, kimi zaman hüzünlendik.

Ama hep yavaş yavaş...

Popüler isimler gibi bir gecede hayatımıza girip, bir başka gecede hayatımızdan silinip gidenler gibi olmadı o hiçbir zaman.

Senaryolarında ve şarkı sözlerinde hayatın acımasızlığını defalarca karşımıza çıkardı.

Biraz alaylı, biraz da umarsızca...

Ama biz hiç anlamadık.

Her bölüm sonunda etkisinde kalsak da, her şarkıda birkaç damla yaş akıtsak da aslında hepsi o anlık...

Öyle tuhaf bir yıl ki şu 2012, sanırım 21 Aralıkta çok sözü edilen “dünyanın sonu mu gelecek” tartışmalarına kadar, bizim gözümüze hiç de istemediğimiz “sonları” getirmeye ve o şarkı sözlerinde bıraktığımız “damla damla” gözyaşlarını kovayla yüzümüze vurmaya devam edecek.

Maalesef yüreğindeki güzellikleri kalemiyle hepimizin kalbine yazan güzel insan yok artık.

Her geçen gün daha da dejenere olan, yeni reyting canavarları yaratırken birçok değeri de birer birer yıkan yapımların karşısında duran, yazdığı dizilerle “hala bir umudun olduğunu” hatırlatan, şarkı sözleriyle duyguların tarifini ağaç kabuklarına değil de kalplerimize yazan o gönül insanı artık buradan çok uzaklarda.

Bu bizler için ne kadar büyük bir kayıp olsa da onun için bir kazanç aslında...

Henüz 41 yaşında kaybettiğimiz bir diğer değer Yaman Okay’ı kazandı sonunda...

Biz, şarkı sözleriyle ne kadar duygulansak da o sözlerin her biri Yaman’ına yakın olmak için birer bahaneydi aslında...

Bakın 19 yıl önce buralardan uğurladığı “Yaman Sevdasının” ardından neler karalamıştı :

“Bir gün evi düzenlerken fark ettim. Bir de baktım ki, benden çok Yaman''ın eşyaları var... Küçük poşetlerle sızmıştı.
Aşk bir sızma halidir...
Yaman o kadar temiz bir adamdı ki ona kızamazdınız. Bir o kadar da yiğitti. Ben derdim ki; bu adam ne zaman yorulacak! Meğer acelesi varmış... Her şeyi o kadar yoğun, hızlı ve coşkulu yaşıyor ve yaşatıyordu ki büyüleyici bir şeydi bu. Ben köşeleri çok olan bir insandım. Yaman beni eğitti...
Aşk kendinden vazgeçme halidir, kendi benliğini ezmeden ''biz'' olabilme halidir...
İnsan egosu denetlenmesi en güç şeydir. Bunu ancak aşk becerebilir, sadece aşk ile üstünden atlayabilirsiniz...”



Her zaman söylediğim ve savunduğum bir tanımım vardır “sevgi” için…

“Sevgi fedakarlıktır” derim her daim.

Bazen, karşındaki kişi için, sevdiğin için kendi mutluluğundan feragat edersin.

Ne zaman ki kendi gülümsemenle değil, onun gülümsemesiyle mutlu oluyorsun, “işte o zaman seviyorsun” derim…

Bunca yıl fedakarlık yaptı Meral Okay…

Yaman’ına hasret geçen 19 yıl boyunca yazdı, yazdı ve biriktirdi…

Bu sabah son olarak tüm notlarını topladı ve mutlu olacağı yere gitti.

Bunca parçayı siz bizim için mi yazdığını sanıyorsunuz?

O sözlerin hepsi O’nun içindi…

O kim mi dersiniz?

“Uzak diyarlarda evli barklı
Mutluluk en çok O’nun hakkı…
Bu yorgun kırık dökük hikayenin de

Adı O’nda saklı…"