Bir sokak hayal edin, Gözlerinizi hayata ilk kez açtığınız veya ilk defa gördüğünüz kar tanesinin düştüğü karşı kaldırımı pencereden izlediğiniz. Okul servisini ilk kez karşılamanın hevesini de, köşe evdeki ilk aşkınızın heyecanını da sizinle paylaşan. İlk maaşınızın bereketine de, eşinizle kurduğunuz sıcacık yuvaya da kucak açan. ...ve bir sokak hayal edin. Doğduğunuz andan itibaren hep yanınızda olan, sizi her daim koruyan ve hayatı anlatan.
19 Kasım 2007 Pazartesi
Dedesinden, “canım arkadaşım” a...
Gideli tam altı yıl oldu buralardan. Zaman nasıl da hızla akıp geçiyor dedem. Sana bu mektubu yazarken Barbaros demeyeceğim. Her zaman olduğu gibi dedem diye sesleneceğim. Belki orada değilim, ama bu aramızda mesafe olduğunu göstermez ki dedem.
Seni en son gördüğümde lise sona geçmiş, önü açık bir delikanlıydın. Şimdi ne kadar büyümüşsün ve her geçen gün ne kadar olgunlaşmışsın. Seninle her zaman gurur duydum, inandım sana dedem.
Dünyaya geldin, tüm ailemizin hayatını değiştirdin bir anda. Sıcak bir Ağustos günüydü. Annen seni o kadar zor doğurduğunda anlamıştım farklı biri olacağını. Daha doğmadan bile, hayatımı yönlendireceğini hissetmişim gibi istifa etmiştim donanmadan. Kim derdi ki o büyük filolara komuta eden albay, bir gün küçük bir çocuğun emrine girecekti. Bak anneannen de yanıımda, o da seni çok öpüyor, nasıl özlediğini anlatamam. Doğduğun zaman doktorları bile dinlememiştin, O’nu yirmi yıl fazla yaşattın. Barbaros ismini aldın. Tabii ki böyle denizci bir dedenin torunu da Barbaros olmalıydı. Her zaman ismine layık oldun dedem.
Daha bebekken bile uğraştırırdın bizi. Erkenden yürüdün, erkenden konuştun, bir daha da hiç susmadın. Allah da hiiç susturmasın. Hepimizin neşesiydin, ama o uıykusuzluğun yok muydu, hepimizi çıldırtırdı. Hele zavallı annen? Gece olup da iki dakika dinlenmeye kalksa “-Uyku bitti hadi konuş!” diye yanında bitiverirdin. Saat sanki gece iki değil de sabahın erken saatleri sanırdı bir duyan.
Yıllar geçti, büyümeye başladın. Her gün seni sahile indirirdim. Doğru dürüst yemek yemezdin, ben de dolaştırma bahanesiyle torbaya meyveleri doldurup birer birer yedirirdim.
Bir Midyeci Kemal vardı. Her gün kara kara gözlükleriyle iskelenin yanında taburesinde oturur, bir tenekeden aldığı midyeleri küçük bıçağıyla ayıklayıp bir diğerine atardı. Ne kadar da çok severdin Midyeci Kemal’i seyretmeyi. O zaman sorduklarında “-Büyüyünce ne olacaksın?” diye, bir “-Midyeci Kemal olacağım” derdin, bir de “Cumhurbaşkanı”. Çok şükür ilkinden vazgeçtin, ikincisinden ise sakın korkma. Bil ki yanında olamasam bile hep seninleyim.
Sahilde yürürken, gelip sana sorarlardı, “-Deden senin neyin?” diye. “-Canım arkadaşım” derdin her zaman. Bazen “-Dedeni götüreceğiz!” derlerdi de, nasıl elimi sımsıkı tutup ağlardın “-Dedemi götürmeyin, bırakmam!” diye. Parka geldiğimizde salıncağa otururdun. Ben sallamazsam sallanmazdın. Yalıların önünde balık tutardık, benden daha meraklıydın.
Seni her gün antrenmana götürüp, “-Oğlum terlisin, hasta olacaksın’” diye peşinden koştururdum. Duydum ki artık tenisi bırakmışsın. Gitmiyormuş ayakların, her yerde anılar var diyormuşsun. Ama oynamayı asla bırakma dedem, raket eline çok yakışıyor çünkü.
Ne ilginç tesadüf değil mi, ben gittikten tam bir yıl sonra aynı gece, aynı saatlerde, lisede diploma töreninde mezunlar adına bir konuşma yapıyordun. Konuşmanı bana adamıştın. Emin ol, oradaki herkes gibi ben de ağlamıştım buralarda. O anda orada olup, sana sarılabilmeyi o kadar çok isterdim ki dedem.
Geriye dönüp baktığımda 6 yıl geçti belki. Ama şunu bil ki, ben seninle hep gurur duydum. Beni hep onurlandırdın, bana ve ismine yakışır bir torun oldun. Sanma ki seni görmüyorum, duymuyorum. Asıl şimdi yukarıdan çok daha iyi görüp koruyabiliyorum. “-Dedeme iyi bakın” diye de meleklere de her zaman tembih ediyorum.
Unutmadan, en sevdiğim şarkı ne biliyor musun? Senin bana adadığın o şarkı,
“Adını yazmışlar gökyüzüne, fırtınalar düşmüş kaderime
Yolumu çizmişsin sen yine,
Emrin olur Dedem! Emrin olur...”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
En beğendiğim ve en duygu yüklü olan yazın bu... Eline, kalbine, dedecigine sağlık... Sezen
YanıtlaSilçookk çokk güzel ve duygusal bir yazı olmuş. cümlelerin yüreğinden dökülüğü o kadar belli ki...yüreğine sağlık.
YanıtlaSilher ne kadar dedene yazılmış olsa da eminim herkesin kendine çıkaracağı bir pay var bu yazıda...
benim merak ettiğim birşey var. yazının içinde mezuniyet töreninde konuşmanı dedene ithaf ettiğini okudum. ben o konuşmayı da gerçekten çok merak ettim. eğer hala yazılı bir metni duruyorsa buraya koyar mısın?
Öncelikle içten yorumlar için teşekkür ederim. Evet amacım sadece kendi yaşadıklarımı değil, herkesin kendinden bir parça bulabileceği yazılar yazmak.
YanıtlaSilMezuniyet konusuna gelince, yazılı bir metni var evet fakat onun amacı farklıydı ve o gece için yazılmıştı. Ben de öyle kalsın düşüncesindeyim. :)
Duygularını öyle güzel yazıya döküyorsun ki bu hissi okuyucuların da hissetmemesi mümkün değil.
YanıtlaSilBir yazı, aynı anda insanın dudaklarında küçük bir tebessüm, gözlerinde yaşlar ve zihninde derin düşünceler uyandırabilir mi?
Barbaros yazarsa; "Evet".
Barbaros, ailen nasıl pırlanta gibi insanlar ki seni yetiştirmişler, onlar kadar sende şanlsın,biliyosun sende.
YanıtlaSilDedeciğini görüp, yüzüne söyleyemedim belki ama, ona binlerce kere teşekkür ettiğimi duymuştur,dimi?
Dinledim, yaşadım, artık duyamıyorum belki ama, dedeciğin, babacığın, pamuklar pamuğu annaneciğin ve anneciğin kadar - ailenden olmasamda-SENİNLE GURUR DUYUYORUM.
Sezin
Ne diyebilirimki böyle bir yazıdan sonra? Eminim okuyan herkesin gözleri doldu, içi burkuldu..
YanıtlaSilAncak bir yazı bu kadar duygu yüklü ve güzel anlatılabilirdi.Yüreğine,eline sağlık:)
Özden