Dünyada ve ülkemizde
her yıl 14-21 Kasım arasına kutlanan “Dünya Diyabet Günü” etkinlikleri
sebebiyle “Diyabet” hakkında, çorbada benim de bir tutam “diyet tuzum” olması
adına bir yazı hazırlamanın uygun olacağını düşündüm.
İyi ki bu ve benzeri
özel gün ve haftalar var ki, yılda bir kere de olsa farkında oluyoruz bazı
önemli durumların. Yoksa malum “atın ölümü arpadan olsun!” sözüne fazlaca
aşinayız millet olarak....
İnternette diyabet ile
ilgili siteleri araştırdığımızda ve tanımını öğrenmek istediğimizde kimi zaman
oldukça korkutucu tanımlarla karşılaşıyoruz.
Öncelikle diyabet
dünyanın sonu değildir. Bir hastalık bile değildir aslında.
Peki o zaman Diyabet nedir?
Kimi zaman farkında
olarak, kimi zaman da farkında olmadan, gün içinde tüketilen tüm gıdalarda
şeker vardır. Bu şeker, tüketim sonrasında kana karışır ve kandaki şekeri
oluşturur.
Normal bir bünyede
açlık kan şekeri değerleri 70 – 120 mg/dl’dir. Tokluk olarak adlandırılan, yani
son yenen yemekten veya öğünden en az 2 saat sonra ölçülen şeker ise normal bir
bünyede 140 mg’dl den fazla değildir.
Yukarıda
bahsettiğimiz insülin hormonu, işte tam bu noktada devreye girer ve kana
karışan şekeri düzenleyerek yukarıdaki seviyeler içinde tutar. Yani bir nevi
otomatik regülatör görevi görür.
Diyabet ise, en kolay
anlaşılabilir tanımı ile vücudumuzdaki pankreas organının, insülin salgılama
işlevini yerine getirememesinden dolayı kandaki şekerin yüksek olmasıdır.
Diyabetin ne gibi etkileri vardır?
Diyabet başlı başına
bir hastalık olmamakla birlikte aslında bir nevi, bir tür hormon eksikliğidir.
Bu nedenle kontrol altında tutulmadığı taktirde çeşitli komplikasyonlara, yani
yan rahatsızlıklara yol açabilir.
Bunlardan en belirgin
olanları sinir sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, böbrekler ve gözler ile
ilgili komplikasyonlardır.
Yani aslında “deprem
öldürmez, bina öldürür” mantığıyla aynı şekilde çalışmaktadır.
Kuşkulanmak için hangi belirtilere dikkat etmek
gerekir?
Eğer aşırı idrara
çıkıyorsanız, ani kilo kayıpları, güçsüzlük, aşırı susama, sürekli ağız
kuruluğu veya enfeksiyonlara sık yakalanma gibi şikayetleriniz artıyorsa, en
kısa zamana bir şeker ölçümü yaptırmanızda fayda olacaktır.
Peki nasıl oluşur?
Bilinen en büyük
yanlışlardan biri sadece kalıtımsal nedenlere bağlı olması konusudur. Birinin
diyabetli olduğu öğrenildiğinde ilk sorulan soru “ailede kimde var?” sorusudur.
Oysa ki diyabetin
birçok oluşma sebebi olabilir. Kalıtımsal özelliklerin dışında, geçirilen ağır
bir hastalık, strese bağlı nedenler gibi sebeplerden de pankreas kepenk kapatıp
çalışmayı durdurabilir.
Tüm diyabet vakaları aynı mıdır?
Diyabet bir baş
ağrısı gibidir. Nasıl baş ağrısının onlarca farklı nedeni ve şekli olabiliyorsa,
diyabetin de Tip 1, Tip 2, Gizli Şeker, Düşük Şeker gibi birçok farklı çeşidi
bulunmaktadır.
Tedavisi var mıdır?
Diyabeti kontrol
altında tutabilmek için, çeşitli tedavi yöntemleri mevcut olmakla birlikte,
tamamen geçmesini sağlayacak bir tedavi henüz bulunmamıştır.
Kontrol altında
tutmak için genellikle günlük insülin iğnesi tedavisi uygulanmakta ve bu yöntem
günümüzdeki en yaygın tedavi yöntemlerinin başında gelmektedir.
Ülkemiz ve diyabet...
Son araştırmalara
göre ülkemizdeki diyabetli ve potansiyel diyabetli sayısı hiç de azımsanmayacak
bir boyuttadır. Hasta sayısı 2,6 milyon seviyelerindeyken, 2,4 milyon kadar da
diyabet adayı bulunmaktadır.
Özellikle son 10
yılda, yüzde yüz artış gösteren diyabetli sayısı gerçekten dikkat çekilmesi
gereken bir orandır.
“Fast food”
çılgınlığının iyice arttığı günümüzde, daha sağlıklı yiyecekler konusunda,
diyabetli olsun olmasın herkesin daha fazla duyarlılık göstermesi bizler ve
gelecek nesillerimiz için oldukça önemlidir.
Aynı zamanda “nasıl
olsa bana bir şey olmaz” demeden, sık aralıklarla doktor kontrolünde olmak oldukça
önemlidir. İnanın, arabanızı bakıma götürmekten zor değil yılda iki kez doktor
kontrolüne gitmek.
Hem kendimizin, hem
de çevremizin bilinçlenmesinin önemini, özellikle de yılda bir kere dikkat
çekilen günlerde değil, daha sık kavrayabilirsek inanın hastane kuyrukları ve
“acil” vakaları çok daha az olacaktır.
Sonuç olarak ne
“arpa” suçlu olsun, ne de “atların” ömrü kısa olsun...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder