21 Kasım 2011 Pazartesi

"Şeker" insanlar


Dünyada ve ülkemizde her yıl 14-21 Kasım arasına kutlanan “Dünya Diyabet Günü” etkinlikleri sebebiyle “Diyabet” hakkında, çorbada benim de bir tutam “diyet tuzum” olması adına bir yazı hazırlamanın uygun olacağını düşündüm.

İyi ki bu ve benzeri özel gün ve haftalar var ki, yılda bir kere de olsa farkında oluyoruz bazı önemli durumların. Yoksa malum “atın ölümü arpadan olsun!” sözüne fazlaca aşinayız millet olarak....

İnternette diyabet ile ilgili siteleri araştırdığımızda ve tanımını öğrenmek istediğimizde kimi zaman oldukça korkutucu tanımlarla karşılaşıyoruz.

Öncelikle diyabet dünyanın sonu değildir. Bir hastalık bile değildir aslında.

Peki o zaman Diyabet nedir?

Kimi zaman farkında olarak, kimi zaman da farkında olmadan, gün içinde tüketilen tüm gıdalarda şeker vardır. Bu şeker, tüketim sonrasında kana karışır ve kandaki şekeri oluşturur.

Normal bir bünyede açlık kan şekeri değerleri 70 – 120 mg/dl’dir. Tokluk olarak adlandırılan, yani son yenen yemekten veya öğünden en az 2 saat sonra ölçülen şeker ise normal bir bünyede 140 mg’dl den fazla değildir.

Yukarıda bahsettiğimiz insülin hormonu, işte tam bu noktada devreye girer ve kana karışan şekeri düzenleyerek yukarıdaki seviyeler içinde tutar. Yani bir nevi otomatik regülatör görevi görür.

Diyabet ise, en kolay anlaşılabilir tanımı ile vücudumuzdaki pankreas organının, insülin salgılama işlevini yerine getirememesinden dolayı kandaki şekerin yüksek olmasıdır.

Diyabetin ne gibi etkileri vardır?

Diyabet başlı başına bir hastalık olmamakla birlikte aslında bir nevi, bir tür hormon eksikliğidir. Bu nedenle kontrol altında tutulmadığı taktirde çeşitli komplikasyonlara, yani yan rahatsızlıklara yol açabilir.

Bunlardan en belirgin olanları sinir sistemi ile ilgili rahatsızlıklar, böbrekler ve gözler ile ilgili komplikasyonlardır.

Yani aslında “deprem öldürmez, bina öldürür” mantığıyla aynı şekilde çalışmaktadır.

Kuşkulanmak için hangi belirtilere dikkat etmek gerekir?

Eğer aşırı idrara çıkıyorsanız, ani kilo kayıpları, güçsüzlük, aşırı susama, sürekli ağız kuruluğu veya enfeksiyonlara sık yakalanma gibi şikayetleriniz artıyorsa, en kısa zamana bir şeker ölçümü yaptırmanızda fayda olacaktır.

Peki nasıl oluşur?

Bilinen en büyük yanlışlardan biri sadece kalıtımsal nedenlere bağlı olması konusudur. Birinin diyabetli olduğu öğrenildiğinde ilk sorulan soru “ailede kimde var?” sorusudur.

Oysa ki diyabetin birçok oluşma sebebi olabilir. Kalıtımsal özelliklerin dışında, geçirilen ağır bir hastalık, strese bağlı nedenler gibi sebeplerden de pankreas kepenk kapatıp çalışmayı durdurabilir.

Tüm diyabet vakaları aynı mıdır?

Diyabet bir baş ağrısı gibidir. Nasıl baş ağrısının onlarca farklı nedeni ve şekli olabiliyorsa, diyabetin de Tip 1, Tip 2, Gizli Şeker, Düşük Şeker gibi birçok farklı çeşidi bulunmaktadır.

Tedavisi var mıdır?

Diyabeti kontrol altında tutabilmek için, çeşitli tedavi yöntemleri mevcut olmakla birlikte, tamamen geçmesini sağlayacak bir tedavi henüz bulunmamıştır.

Kontrol altında tutmak için genellikle günlük insülin iğnesi tedavisi uygulanmakta ve bu yöntem günümüzdeki en yaygın tedavi yöntemlerinin başında gelmektedir.

Ülkemiz ve diyabet...

Son araştırmalara göre ülkemizdeki diyabetli ve potansiyel diyabetli sayısı hiç de azımsanmayacak bir boyuttadır. Hasta sayısı 2,6 milyon seviyelerindeyken, 2,4 milyon kadar da diyabet adayı bulunmaktadır.

Özellikle son 10 yılda, yüzde yüz artış gösteren diyabetli sayısı gerçekten dikkat çekilmesi gereken bir orandır.

“Fast food” çılgınlığının iyice arttığı günümüzde, daha sağlıklı yiyecekler konusunda, diyabetli olsun olmasın herkesin daha fazla duyarlılık göstermesi bizler ve gelecek nesillerimiz için oldukça önemlidir.

Aynı zamanda “nasıl olsa bana bir şey olmaz” demeden, sık aralıklarla doktor kontrolünde olmak oldukça önemlidir. İnanın, arabanızı bakıma götürmekten zor değil yılda iki kez doktor kontrolüne gitmek.

Hem kendimizin, hem de çevremizin bilinçlenmesinin önemini, özellikle de yılda bir kere dikkat çekilen günlerde değil, daha sık kavrayabilirsek inanın hastane kuyrukları ve “acil” vakaları çok daha az olacaktır.

Sonuç olarak ne “arpa” suçlu olsun, ne de “atların” ömrü kısa olsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder