Bilirsiniz zaman
zaman yurt dışı kaynaklı araştırmalar yapılır. Yaşanabilirlik sırlamasında şu
sıradayız, gelir sıralamasında bu sıradayız, zamlarda bilmem kaçıncıyız gibi...
Emin adımlarla hız
kesmeden ve istikrarlı bir şekilde üst sıralarda yer almaya devam ettiğimiz
kriterlerden birisi ise ne yazık ki “kadına karşı şiddet”.
Ne yazık ki diyorum
ama biliyorum ki “ne yazık ki” demeyen çok fazla insan var dışarıda. Belki
sizin çevrenizde, sokağınızda, yürüdüğünüz yolda veya iş yerinizde...
Artık o kadar alıştık
ki, kendi manşetlerini 3. sayfa yapan bu varlıkların (insan yazmaya varmıyor
parmaklarım) haberlerini okuduğumuzda önce sinirlenip, sonra kurbanlara üzülüp
ardından da sayfayı çevirip onları kendi manşetlerinde bırakıyoruz. Öyle ya,
defalarca devletten koruma istediği halde, istenen koruma öldükten sonra gelen
kadınlarımız var. Şaka gibi ama bir kez daha “ne yazık ki” devletin bile yeteri
kadar umursamadığı bir konu...
Devletimiz “Türk
adliyelerine güvenin!” derken söyledikleriyle çelişen ve oldukça taze olan üç
hikayeye bakalım. (Bir de bonusu var, üç alana bir de bizden olsun...)
Hikayelerimizin ortak
noktası hepsinin “göreceli” olarak failler tarafından mutlu sonla bitmesi.
Hani “Bundan iyisi
Şam’da kayısı” derler ya, Şam bile kesmez oradaki şu karışık ortamda...
İlk hikayemiz Bursa’dan...
Kadife Şahin adındaki
46 yaşında bir bayan, şiddete maruz kalan eşini terk ediyor ve ana ocağına
sığınıyor. Eşi, oraya kadar “zahmet ederek!” eşini sokak ortasında defalarca
bıçaklıyor. Kadife Hanım ağır yaralanıyor ve eşi de tutuklanıyor. Sadece
bununla sınırlı olsa keşke... Bir de bu kişinin, daha önce eve alkollü gelip eşini dövdüğü
için de mahkemece tutuklanıp serbest bırakıldığı ortaya çıkıyor.
Peki bu ikinci
vukuatı sonrasında ne mi oluyor? Bursa 1. “Ağır Ceza!” mahkemesince yargılanıp
20 yıl hapis cezasına çarptırılıyor. Ama sonra iyi hali göz önünde
bulundurularak “Hafif Ceza!” kararı ile 15 yıllık bir ceza alıyor.
İyi hal...
“Defalarca
bıçaklarken ağzımı asla bozmadım, takım giyip tıraş oldum ve bıçağı her
seferinde gayet nazik bir şekilde sapladım” dedi sanırım...
İkinci hikayemiz için Trabzon’a uzanıyoruz...
25 Ağustos 2010
tarihinde, Değirmendere Mahallesi’ndeki bir akaryakıt istasyonuna bir araç
yanaşıyor. Dışarıdan bakınca benzin almaya gelen bir araba süsü verilmiş bu
aracın yolcu kapısı açılıyor. O koltuktan fırlayan kişi ise, markete bir şeyler
almaya inmiyor, sığınmak için koşarcasına ulaşmaya çalışıyor...
Aynı anda “delikanlı”
şoför de aracından hızlıca çıkıp, kaçan kadını “sırtından” vuruyor. Yere düşen
Server Güven’in yanına geen “delikanlılık kitabının çevirmeni” Metin Ömeroğlu,
iki el daha ateş ediyor ve kaçıyor. Server Güven oracıkta can veriyor.
Delikanlılık...
Silah taşıyacak kadar
sözüm ona “delikanlı”, bir bayana silah çekecek kadar “delikanlı” ve o bayanı
“sırtından” vuracak kadar “delikanlı”...
Sonra ne mi oluyor?
Lütfen biraz yaratıcı olun, tabii ki iyi hal!..
Trabzon 1.
“Delikanlı” ceza mahkemesi, kasten ve “delikanlıca!” öldürmek suçundan ömür
boyu hapis cezası veriyor. Katil, suçunu kabul ettiği için “delikanlılık”
indirimi geliyor ve sonuç?
Sadece 25 yıl...
“Evet hakim bey
sırtından vurdum belki ama sonra yere düşünce yüzüne yüzüne sıktım,
delikanlıyım!” Yapma efendi, hakemler bile kırmızı kart verirken oyuncuyu
çağırıp yüzüne doğru çıkartır kartı...
Üçüncü hikayemiz ise tamamen tesadüf eseri yine
Bursa’dan...
Bursa’nın Nilüfer
ilçesinde günlük, rutin çöp toplama işlerini yapıyordu belediye ekipleri. Fakat
konteynırlardan birinde pek de alışık olmayan bir “çöp” vardı. Diz kapağı
hizasından muntazam olarak kesilmiş, tırnakları ojeli iki kadın bacağı.
Çevresindekilere karşı bakımlı ve özenli olmaya çalışan genç bir bayana reva
görülen son, bir “çöp” konteynırıydı...
Kurban bu sefer, bir
müzikholde çalışan Sevgi Taşkın, katil ise müzikhol sahibi Bülent Kocaman idi. Bir tartışmadan sonra öldürdüğü genç kadını
muntazam bir biçimde kendince “demonte” etmiş ve daha rahat sığacağını
düşündüğü için bu şekilde paketlemişti anlayacağınız.
Bursa 1. “Oldukça
Ağır” ceza mahkemesi bir kez daha kararı açıkladı. Önce ömür boyu hapis, sonra
“hadi yine iyisin, promosyon dönemine denk geldin!” indirimi...
Peki ya sonuç?
İyi halden 25 yıl.
Vergisi, taksitleri ve bonusuyla birlikte 14,5 yıl sonra serbest kalacak bir
“kasap!”
“İşimi muntazam
yaptım hakim bey, bakın keserken bir santim bile yamuk kesmedim!...” dediğini
düşünüyorum bu indirimi sağlayacak iyi hal savunmasında...
Peki iyi hal indirimi neye dayanıyor?
Davalardaki “iyi hal
indirimi” TCK’da düzenleniyor ve “takdiri iyi hal indirimi” şu durumlarda
uygulanıyor:
· Failin geçmişi ve sosyal ilişkileri
· Olay sonrasında ve yargılama sürecindeki
davranışları
· Cezanın, failin geleceği üzerindeki olası
etkileri
Sonuç olarak, eğer
indirim uygulanırsa, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası müebbet hapse,
müebbet hapis cezası ise yirmi beş yıla kadar inebiliyor. Diğer cezalar ise
altıda bir kadar inebiliyor.
“İyi hal indirimi”
mahkemenin insafına kalıyor yani!..
Daha kısa bir süre
önce hepimizin yüreğini burkan ve çılgına çeviren N.Ç’nin kendi rızası ile
“zina” yaptığına hükmeden sistemimizin, kadına karşı şiddet hakkında verdiği bu
ve benzeri kararları çok da şaşkınlıkla karşılamamak lazım sanırım.
Ne de olsa daha
doğduğumuz zaman ilk öğretilen atasözlerimizden biri “Kızını dövmeyen dizini
döver” değil midir?
Gelecek nesillere,
“Kızını kesmeyen gelinini keser!” gibi atasözleri kalırsa hiç şaşırmayın...
Son not:
Bir de bonus
hikaye var diyordum ya, Münevver Karabulut cinayeti ile ilgiliydi... 3 porsiyon
ağır geldi, midem fazlaca bulandı, müessesenin ikramını da almayayım yoksa
çıkarırım tamamını...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder