Bugün öğretmenler
günü...
Bu güzel günü
kutlamamızı ve bugünlere gelmemizi sağlayan herkese teşekkür ederken, her şeyin
başlamasını sağlayan “Başöğretmen” Mustafa Kemal Atatürk’e "daha da" özel bir teşekkür
etmek istiyorum.
Eğer o olmasaydı,
belki de şu anda klavyelerimizde kullandığımız harfler Arapça veya Farsça
olacak, kitaplar, defterler tersten başlayacaktı.
Öncelikle gelin en
başa bir dönelim ve neden 24 Kasım’da kutluyoruz kısaca bir hatırlayalım.
Başöğretmen...
Öğretmenliğin ne
kadar kutsal bir görev olduğunu ve bir milletin ayağa kalkmasında ne kadar
önemli bir rolü olduğunu çok iyi bilen Atatürk, yurt gezilerinde mutlaka
okullara uğrar, sınıflarda dersleri dinler, öğretmenlerle konuşup bu mesleğin
ne kadar kutsal olduğunu her yerde anlatırdı.
Nitekim, 11 Kasım
1928’de bakanlar kurulunun kararıyla Atatürk’e “Ulus Okullar Başöğretmenliği”
sıfatını verilirken, 24 Kasım’da Atatürk, başöğretmenliği kabul eder.
Ata’mızın 100. Doğum
yıl dönümü olan 1981 yılında ise 24 Kasım’ın her yıl öğretmenler günü olarak
kutlanması kararlaştırılır.
Öğretmen olmak...
Bir an gözlerinizi kapatın ve kendinizi onların yerine koyun. Düşünün bakalım nasıl bir
meslektir öğretmenlik?
Sadece ders
öğretmekten ibaret olduğu için mi bu kadar kutsaldır?
Bir meslek düşünün ki
sadece meslek olmayan...
Çocuk da olsa,
yetişkin de olsa bir kişinin tüm hayatını etkileyen, geleceğine yön veren...
Özellikle daha az
gelişmiş bölgelerde, sadece öğretmen olmayı değil; o çocukların anneleri,
babaları, ağabeyleri, kardeşleri ve hatta kimi zaman doktorları, en yakın
arkadaşları olmanızı sağlayan...
Hayatın, kitaptaki
müfredattan ibaret olmadığını anlatıp, sadece cehalete karşı değil, hayata
karşı da hazırlayan...
Gerekirse gecelerce
uyumayıp, karın, kışın içinde kaybolmayıp, bir tek öğrencisi bile olsa tüm
gücünü onun için harcayan...
Mustafa Kemal’in
açtığı modern Türkiye yolunda, karşılaştığı iç ve dış tüm engellere rağmen
yılmayan!
... Bir meslektir
öğretmenlik.
Öğretmen Olamamak...
Peki ne değildir?
Geçmişi araştırmadan
geleceği etkileyecek bilgiler veren...
Olaylara tek yönden
bakıp objektiflikten uzak olan...
Öğrencilerine karşı
adil olmayan,...
Öz eleştiri yapmayan
ve şeffaf olmayan...
Yardıma ihtiyacı
olanları azarlayan...
Herkesten özür
bekleyen ama aynı zamanda suçu da kendinde aramayan...
İğneyi de çuvaldızı
da karşısındakine batıran...
Ve, en önemlisi öğrencilerini
“kötekle ve yasaklarla!” dize getirmeye çalışan...
... Bir meslek
kesinlikle değildir öğretmenlik.
Ve milletine önderlik
eden her “lider” bir öğretmendir aslında.
Liderler arasındaki
en büyük fark ise şudur:
Kimileri
“Başöğretmendir”.
Kimileri “Sevilmeyen”...
Son olarak,
Ben “Dersim’i” iyi
çalıştım Ata’m...
Sen rahat ol, “dersini” çalışmayıp, suçu da senin “öğrencilerine”
atanlara elbet sorar bir gün hesabını bu “Vatan”...