Dün 18
Marttı...
Sıradan
bir Pazar gününden çok daha özeldi.
Neler
konuşulmadı ki?
Bir gün
önce oynanan hani şu meşhur “yılın derbisinin” geyikleri yapılacak kadar
meşguldü gündem.
Sonra,
normalde 21 Mart’ta kutlanması gereken, fakat BDP’lilerin deyimiyle “izin
verselerdi güneşli bir Pazar günü dans edecektik, halay çekecektik” dedikleri,
devletin izin vermemesi nedeniyle savaş alanına dönen “Nevruz Kutlama”
merkezlerinin işgal edeceği kadar meşguldü gündem.
Bahar
gelmişti, haliyle aşk çocuklarının “sevgi” mesajlarıyla dolu, hayatı “toz
pembiş, pampiş, ciciş” gören mesajlarıyla meşguldü gündem.
Akşamına
ise tüm Türkiye’de hayat durdu. Çünkü dünya çapında ün yapmış, büyük
düşünürlerimizin katıldığı “Survivor” ile meşguldü gündem...
Hele ki
akşam saatlerinde işte bu meşhur gündemi belirleyen “Twitter” listesine
baktığımda yukarıda saydıklarımın hepsi vardı da gözden kaçan ufak bir ayrıntı
yoktu ne yazık ki.
Dün 18
Marttı...
Yani
Çanakkale Şehitlerimizi Anma Günü...
1915 –
1916 yılları arasında yapılan, modern Cumhuriyetimizin temellerinin atıldığı
savunma savaşlarının en önemlisi...
Nevruz
kutlama adı altında propaganda yapıp devlete aşağı yukarı 1 milyon TL zarar
verenlerin, bu zararları “özgürce” verebilmelerini sağlayan...
Kendi
topraklarımızda, kendi çiçeklerimizi koklayıp, aynı dili konuşan
arkadaşlarımızla “özgürce” baharın ilk hevesini almamızı sağlayan...
Takımlarımızın
isimlerinin Fener United, İstanbul Saint Galata kulüpleri olarak değişmeden,
Şükrü Saraçoğlu geyiklerinin “özgürce” yapılmasını sağlayan...
Gökten
kaymış yıldızların toplaşarak bir adada kameralar karşısında “Survivor” yani
“Hayatta Kalma” yarışması çekebilmeleri için “Hayatta Kalamayanların” savaşıydı
Çanakkale Savaşı...
O
zamanlar ülkenin hür olabilmesi için omuz omuza savaşan, aynı toprakta kardeşçe
yaşayanların koyun koyuna öldükleri, ülkenin belki de en önemli “özgürlük
savaşı...”
Gündem o
kadar meşguldü ki...
Biz
unuttuk...
Bakın
bizim gibi “unutmayan” Fransız Generali Bridges, ülkesine döndükten sonra
savaştan bir hikayeyi nasıl anlatmış:
“Fransızlar,
Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirler.
Asla
unutamayacağım bir anımdır...
Savaş
alanında dövüş bitmiş, yaralıları toplamak için alanda dolaşıyorduk. Yerde bir
Fransız askeri yatıyordu. Başında ise bir Türk askeri, kendi gömleğini yırtmış
ve bizim askerin yaralarını sarıp, kanlarını temizliyordu.
Tercüman
vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
-
Az önce öldürmek istediğin askere niçin yardım ediyorsun?
Takatsiz
haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
-
Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın fotoğrafı çıkardı.
Bir şeyler söyledi. Anlamadım ama herhalde anası olacaktı. Benim kimsem yok... İstedim
ki o kurtulsun, anasının yanına dönsün.
Bu asil
duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk
askerinin yakasını açtı...
Onda
gördüğüm manzara kanımı dondurdu. Çünkü Türk askerinin göğsünde, bizim
askerimizinkinden çok daha ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam
ot tıkamıştı...”
Dün bu
yazıyı yazmadım.
Özellikle
akşama kadar bekledim.
Okudum.
İzledim.
Ana
haberlerde de, ara haberlerde de, medya kuruluşlarının internet sayfalarında
da, sosyal medyada da nelerin daha fazla konuşulduğunu, hangi konuların daha
fazla reyting topladığını gözlemledim.
Çok acı
da olsa söyleyeceklerim şunlardır ki...
Özür
dileriz Atam.
Sen ve
yüzbinlerce kahramanın canlarını feda edip bize bu günleri hediye etti.
Gel gör
ki “Geçilmez!” dediğin Çanakkale dün maalesef “Geçildi”...
Tekrar teşekkürler böyle bir yazı yazıp aynayı yüzümüze tuttuğun için.
YanıtlaSilDüşünmeyi, yazmayı hiç bırakma...
Sevgiler, Merve Bayram
Okuduğun, yorumladığın ve paylaştığın için asıl ben teşekkür ederim Merve.
YanıtlaSiltek kelımeyle harıka .. O kadar onemlı bır konuya degınmıssınız kı.. Okurken ırkıldım resmen .. Ara ara o yazının ıcınde kendımıde buldum ve cok utandım .. Gercekten ozur dılerız ATAM
YanıtlaSilKeşke daha da geç olmadan kafamızı kaldırıp "bazı şeylerin" farkına varabilsek...
YanıtlaSil