Özel
bir gün bugün...
Dünyada
yaşayan tüm kadınların günü...
Gün
boyunca dünyanın her yerinde sayısız “kadınlar günü mesajı” yayınlanacak,
sayısız tebrikler gönderilecek, bir o kadar çiçekler, hediyeler paylaşılacak.
Tıpkı
çoğunlukla senede bir gün hatırlanan anneler günü, sevgililer günü gibi...
Aslında
modern zamanlarda, bu özel günün anneler ve sevgililer günü arasındaki boşluğu
doldurmak için en uygun “pazarlama” aracı olduğunu düşünmek çok da abesle
iştigal etmeyecektir sanırım.
Peki
kadınlar açısından sadece “bir demet çiçekten” ibaret olmayan, ama biz
erkeklerin bunu çok da fazla anlamadığı bu önemli günün hikayesini ne kadar
biliyoruz?
Gelin
8 Mart’ın nereden çıktığına ve “gerçek anlamdaki” önemine kısaca bir göz atalım.
Zamanda yolculuğa çıkıyoruz...
8
Mart 1857...
ABD’nin
New York kentinde, daha iyi çalışma koşullarına sahip olmak isteyen ve haklarını
arayan 40 bin dokuma işçisi greve başlar.
Sonrasında
polis, işçilere saldırarak fabrikaya kilitler.
Ardından
büyük bir yangın çıkar ve çoğu “kadın” 129 kişi feci şekilde hayatını kaybeder...
8
Mart 1907...
Tam
50 yıl sonra, modern çağın başlamasıyla Avrupa, yaşanan bu üzücü olayı, 50 yıl
kadar bir süre “gecikmeli” de olsa hatırlar ve gayrı resmi olarak “Dünya Kadınlar
Günü” olarak anmaya başlar.
Aradan
3 yıl geçer ve 1910 tarihinde Danimarka’nın başkenti Kopenhag’da, Uluslararası
Sosyalist Kadınlar Konferansı sayesinde bu özel günün kutlanması resmileşir.
Başlarda
bahar aylarında kutlanan bu gün, 1921 yılında Moskova’da gerçekleştirilen başka
bir Uluslararası Kadınlar Konferansı ile 8 Mart olarak “resmen” kutlanmaya
başlanır.
Kutlamaya
önderlik eden ülkeler, “Doğu Bloku Ülkeleri” olarak bilinen Doğu Avrupa
ülkeleri ve Rusya’dır.
Türkiye’deki
geçmişi ise aynı tarihte, yani 8 Mart 1921’de “Emekçi Kadınlar Günü” olarak
kutlanmasıyla başlar.
Böylesine
önemli bir günü biraz daha “parlatarak” ve tarifi çalıp çeşitli soslarla kalori
açısından “zengin” hale getirip “fast-food” zihniyetinde pazarlayan ise, ne
yazık ki bu günü kutlamamızı sağlayan “vahim olaya” sahip çıkmayan Amerika
olmuştur.
Gelin bir de kadınların günümüzde,
hayatımızdaki yerine bakalım...
Birleşmiş
Milletler‘in yaptığı araştırmalara göre:
· Dünyadaki işlerin %66’sı
kadınlar tarafından görülüyor.
· Buna karşın kadınlar,
dünyadaki toplam gelirin sadece %10’una ve toplam mal varlığının yalnızca
%1’ine sahipler.
· Kadınlara karşı uygulanan
şiddet, dünyadaki en yaygın olan ama en az cezalandırılan suçtur.
· 150 ile 200 milyon arasında
kadın resmi kayıtlara göre “kayıp” olarak görünmektedir.
· Fuhuşa zorlanan ve satılan
kadın sayısı, tahminlere göre yılda 4 milyona kadar çıkmaktadır.
· 15 – 45 yaş arası kadınların
erkek şiddeti yüzünden ölüm oranı, kazalar, hastalıklar, salgınlar veya
savaşlar yüzünden yaşanan ölüm oranlarından fazladır.
· Modern toplumda en az 3
kadından 1’i hayatında en az 1 kez dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış veya
başka türlü kötü davranışlara maruz kalmıştır.
Peki ya Türkiye’de kadınlara verilen
önem?
· Şehirlerde yaşayan evli
kadınların %18’i, köylerde yaşayanların %76’sı eşleri tarafından “düzenli!”
olarak şiddete maruz kalmaktadır.
· Kadınlarımızın %58’i
evliliklerinin ilk gününde şiddetle karşılaşmaktadır.
· Adli kayıtlara göre aile içi
işlenen suçların %90’ını “kadına karşı işlenen suçlar” oluşturmaktadır.
· Kadınlarımızın %15’i cinsel
şiddete maruz kalırken, her 10 hamile kadından 1’i gebeliği sırasında fiziksel
şiddette maruz kalmaktadır.
Daha uzayıp giden ve yukarıdaki verilerden parlak
olmayan başka bir çok veri ve inceleme de cabası...
Kadınlar günü,
anneler günü, sevgililer günü...
Bu ve benzeri günlere çok sevinemiyorum ne yazık ki.
Bir yandan “o günlerde” hayatımızda çok önemli yeri
olan “kadınlara” karanfiller alırken...
Ertesi günü o çiçekler kokuyor diye vazolarını
kafalarında kırıyoruz.
Bir yandan sadece “o günlerde” elleri sıcak sudan
soğuk suya değmesin diye ilgimizi gösterirken...
Ertesi günü üzerlerine kaynar su döküyoruz.
Bir yandan “o günlerde” kalplerini ısıtacak sıcacık
sürprizler yaparken...
Ertesi günü “tenlerini yakacak” sigaralarımız için
vücutlarını kül tablası yerine kullanıyoruz.
Bir yandan “anasına, bacısına” küfür edenleri öldürüp
katil olurken...
Ertesi günü “anamıza, bacımıza” en ağır hakaretleri
edip, cezalarını kendimiz kesiyoruz.
Sahi biz “Dünya Kadınlar Günü”nü mu kutluyoruz?
Yoksa kendimizi mi tatmin ediyoruz?..
Son söz
olarak:
Başta annelerimiz olmak üzere
İyi ki varsınız.
Çünkü biz de olmazdık siz olmasaydınız.
Siz yoksanız...
Her daim boş kalır “sol” yanımız...
Yine cok ozel bir yazi yazmissin. Bu kadar duyarli oldugun ve bu kadar nazik oldugun icin bir kadin olarak tesekkur ederim.
YanıtlaSilSevgiler,
Merve Bayram
Bu özel günün nasıl ortaya çıktığını, nasıl geliştiğini ve günümüzde hangi noktada olduğunu çok güzel anlatmışsın. Yüzde yüz düşüncelerine katılıyorum. Senin gibi düşünen bir arkadaşın varolduğunu bilmek biz bayanları çok mutlu ediyor.
YanıtlaSilTeşekkürler Arkadaşım
Miyase Giray
Teşekkür ederim Merve'cim. Yapılması gerekeni yaptım sadece. Keşke daha fazla kişi duyarlı olsa da yaşanan üzüntüler daha aza inse...
YanıtlaSilBu güzel yorumları almak da çıktığım yolun doğruluğu konusunda beni daha da cesaretlendiriyor. Teşekkür ederim Miyase Hanım. :)
YanıtlaSil