Hayatımız boyunca
yaşadığımız dönüm anları ve kararları vardır.
Cesur yanımız ağır
bastığında arkamıza son bir kez bakar, sonra da kararlı bir şekilde o “zor”
adımı atarız.
Konfor alanı olarak
da adlandırdığımız, içinde bulunduğumuz ve riske etmeye korktuğumuz hayatımız,
kariyerimiz, kazancımız ise bu karar anlarında paçamıza yapışır ve bizi kendine
çeker. Eğer biraz da meyilliysek hemen kanarız ona ve radikal kararları
erteleriz başka baharlara...
Sonrasında ne olur
peki?
Şikayetler,
şikayetler, şikayetler...
Hatta her zaman da
bir suçlu bulunur, adı sendromluya çıkmış Pazartesiler gibi.
Oysa kendimizle
yüzleşmeyi bir türlü beceremeyiz, sanki o konfor alanından çıkmaya cesaret
edemeyen biz değiliz gibi.
Reklamın iyisi
kötüsü olmaz derler, teşbihte bir hata varsa şimdiden affola...
Tarih kitaplarıysa
kötüsünü de kaydeder iyisinin yanında.
E tabi atılamayan
adımların yanında adını tarihe yazdıranlar da var o kitaplarda, hatta dağlarda,
boğazlarda...
Bu yazımı bir
kararlılık hikayesi üzerine ve önemli kararlar vermek isteyenler için
yazıyorum. Bakalım neler çıkacak...
Tarık bin Ziyad ismi
size tanıdık geliyor mu?
Gelmiyorsa bile
birazdan gelecektir eminim.
Berberi bir ailenin
çocuğu olan Tarık bin Ziyad, 711 yılında 7 bin kişilik ordusu ile Kuzey
Afrika’dan İspanya’ya dar bir boğaz yardımıyla geçerek bir dağın eteklerinden
karaya çıktı.
Coğrafi koşulların
zorluğuna ek olarak sayıca çok az olan ordusuyla, o dönem Batı Roma
İmparatorluğu’nu yıkıp yağmalayan ve İspanya’da hüküm süren kalabalık Vizigot
Krallığı ordularına karşı imkansız gibi görünen bir savaşa girdi.
Yoğun Vizigot
saldırılarına karşın zaten sayıca az olan ordusu yavaş yavaş çekilmeye
başlamış, en sonunda da gemileriyle karaya çıktıkları yere kadar gerilemişlerdi.
Gerideki gemileri,
onların konfor alanıydı ve tarih yazmak ve hedeflerine ulaşmak yerine gemilere
binip yeniden geldikleri topraklara dönebilirlerdi.
İşte bu noktada
tarihin en büyük deyimlerinden biri ve en ünlü sözlerinden biri doğdu:
“Arkanızda düşman
gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız?
Sizin için ancak
sadakat ve sabır kalmıştır!”
Bu sözleriyle
birlikte komutan Tarık bin Ziyad, İspanya kıyılarındaki tüm gemilerini de
yakmıştır...
Arkalarında
sığınacakları bir “konfor alanı” kalmayan askerleri ise bu imkansız savaşı
kazanarak Emevilerin İspanya’ya yayılmasını başlatmıştır.
Komutan Tarık’ın adı
ise çıktıkları dağa verilmiş ve “Tarık’ın Dağı” anlamına gelen ve dünyanın en
önemli su yoluyla da anılan “Cebel-i Tarık” adını almıştır.
Tarih kitapları
başarı ve başarısızlık hikayeleriyle doludur.
Tek farkları, başarı
hikayelerinin nesiller boyu anlatılırken, başarısızlıkların silinip gitmesidir.
Şimdi bir kez daha
düşünün lütfen.
Hayatınız boyunca
ertelediğiniz tüm kararları veya halihazırda arifesinde olduğunuz seçimlerinizi
düşünün...
“Gemileri Yakmak” mı?
Yoksa onlara binip
konfor alanınıza kaçmak mı?
Son karar sizin...
Sevgili MAC kişinin yaptıkları eğer olumluysa resim gibi insanların beynine nakşeder.Önemli olan geride bir hoş sada bırakmaktır. Ben hoş bir sada bırakacağım diye istekte bulunanların dilekleri gerçekleşmesini Allah'tan diliyorum.
YanıtlaSilBu karlı günde insan ruhuna adeta bir "Kardelen" gibi gelen bir yazı..
YanıtlaSil