25 Mart 2013 Pazartesi

Gemileri Yakmak


Hayatımız boyunca yaşadığımız dönüm anları ve kararları vardır.

Cesur yanımız ağır bastığında arkamıza son bir kez bakar, sonra da kararlı bir şekilde o “zor” adımı atarız.

Konfor alanı olarak da adlandırdığımız, içinde bulunduğumuz ve riske etmeye korktuğumuz hayatımız, kariyerimiz, kazancımız ise bu karar anlarında paçamıza yapışır ve bizi kendine çeker. Eğer biraz da meyilliysek hemen kanarız ona ve radikal kararları erteleriz başka baharlara...

Sonrasında ne olur peki?

Şikayetler, şikayetler, şikayetler...

Hatta her zaman da bir suçlu bulunur, adı sendromluya çıkmış Pazartesiler gibi.

Oysa kendimizle yüzleşmeyi bir türlü beceremeyiz, sanki o konfor alanından çıkmaya cesaret edemeyen biz değiliz gibi.

Reklamın iyisi kötüsü olmaz derler, teşbihte bir hata varsa şimdiden affola...

Tarih kitaplarıysa kötüsünü de kaydeder iyisinin yanında.

E tabi atılamayan adımların yanında adını tarihe yazdıranlar da var o kitaplarda, hatta dağlarda, boğazlarda...

Bu yazımı bir kararlılık hikayesi üzerine ve önemli kararlar vermek isteyenler için yazıyorum. Bakalım neler çıkacak...

Tarık bin Ziyad ismi size tanıdık geliyor mu?

Gelmiyorsa bile birazdan gelecektir eminim.

Berberi bir ailenin çocuğu olan Tarık bin Ziyad, 711 yılında 7 bin kişilik ordusu ile Kuzey Afrika’dan İspanya’ya dar bir boğaz yardımıyla geçerek bir dağın eteklerinden karaya çıktı.

Coğrafi koşulların zorluğuna ek olarak sayıca çok az olan ordusuyla, o dönem Batı Roma İmparatorluğu’nu yıkıp yağmalayan ve İspanya’da hüküm süren kalabalık Vizigot Krallığı ordularına karşı imkansız gibi görünen bir savaşa girdi.

Yoğun Vizigot saldırılarına karşın zaten sayıca az olan ordusu yavaş yavaş çekilmeye başlamış, en sonunda da gemileriyle karaya çıktıkları yere kadar gerilemişlerdi.

Gerideki gemileri, onların konfor alanıydı ve tarih yazmak ve hedeflerine ulaşmak yerine gemilere binip yeniden geldikleri topraklara dönebilirlerdi.

İşte bu noktada tarihin en büyük deyimlerinden biri ve en ünlü sözlerinden biri doğdu:

“Arkanızda düşman gibi deniz, önünüzde deniz gibi düşman. Nereye kaçacaksınız?

Sizin için ancak sadakat ve sabır kalmıştır!”

Bu sözleriyle birlikte komutan Tarık bin Ziyad, İspanya kıyılarındaki tüm gemilerini de yakmıştır...

Arkalarında sığınacakları bir “konfor alanı” kalmayan askerleri ise bu imkansız savaşı kazanarak Emevilerin İspanya’ya yayılmasını başlatmıştır.

Komutan Tarık’ın adı ise çıktıkları dağa verilmiş ve “Tarık’ın Dağı” anlamına gelen ve dünyanın en önemli su yoluyla da anılan “Cebel-i Tarık” adını almıştır.

Tarih kitapları başarı ve başarısızlık hikayeleriyle doludur.

Tek farkları, başarı hikayelerinin nesiller boyu anlatılırken, başarısızlıkların silinip gitmesidir.

Şimdi bir kez daha düşünün lütfen.

Hayatınız boyunca ertelediğiniz tüm kararları veya halihazırda arifesinde olduğunuz seçimlerinizi düşünün...

“Gemileri Yakmak” mı?

Yoksa onlara binip konfor alanınıza kaçmak mı?

Son karar sizin...

Unutmayın ki geleceğe bırakacağınız kitabınız, ömrünüz boyunca yaşadıklarınızı yazacak.